25 Haziran 2022 Cumartesi

Kuşağını Sevdiklerim

(Yazar: Zeynep)

İnsan kaynaklarının ne iş yaptığını, hiç kurumsal firmalarda çalışma tecrübem de olmadığından, pek anlamazdım. Hatta ve hatta iş görüşmelerini de saçma bulurdum, nitekim herkesin iş görüşmesinde nasıl davranması gerektiğini öğrenip ona uygun rol yapabileceğini varsayardım. Zaten ben nereden bileyim? 12 yıllık çalışma hayatımın tamamını kamuda hekim olarak geçirdim. Devlet beni atadı, ben gittim; ya da ben bir sınav kazandım ve tercih ettiğim kuruma atandım. Benim işe giriş süreçlerim hep böyle oldu. Şimdi denebilir ki, ipleri daha bir kendi elime aldım. Kamudan ayrıldım, kendi muayenehanemi kurma yolundayım. Bunu uzun bir sürece yaydım ve bu geniş zamanda çalıştıracağım destek personeli seçmek için de yeterli vaktim olur diye düşündüm. Son çalıştığım kurumda en sevmediğim şey zamanımın çoğunu birlikte geçirdiğim iş arkadaşlarımdı. Dürüst olmak gerekirse hayat görüşü vasatın altında ve işlerinde de açıkça yetersiz bulduğum çok iş arkadaşım vardı. Bu sefer birlikte çalışacağım kişiyi seçerken titiz olmaya kararlıydım. Kendi paramla gidip de kendime kötü bir iş arkadaşı edinmem saçmalık olurdu. Birkaç yerden iş ilanını paylaştım. Ve geri dönüşleri almaya başladım.

İlanda açıkça işi anlattım, başvuracak adaylardan beklentilerimi anlattım, haftada kaç gün çalışacağımızı ve muayenehanenin nerede olduğunu anlattım. Ve dedim ki lütfen başvurunuzda maaş beklentinizi de yazınız. Başvuruları mail olarak aldım.

Gerçekten beklediğimin üstünde başvuru oldu. Ancak mail gövdesine “merhaba” yazan başvuru çok da fazla olmadı. Adayların çoğu adeta özgeçmişlerini üstüme fırlatıp gittiler. Gerçekten hiçbir şey yazmadan sadece maile CV ekleyip attılar. Bu belki daha önce işe alım tecrübesi olan kişilere normal geliyordur, ben çok şaşırdım. Maaş beklentilerini mailde yazmalarını istediğim için bazıları da sadece “Maaş beklentim xx k’dır.” yazmışlardı. Ben daha bu mailleri toplama sürecinde zaten şaşkına döndüm. Ama daha büyük şoklar yoldaymış, bilememişim.

Özgeçmişleri aradığım özellikleri karşılayan adaylara (ve temkinli olmak adına, özgeçmişleri eh işte olan bazı adaylara da) birer mail attım ve online görüşme talep ettim. Bu görüşmenin online olması bana çok doğal gelmişti, tabi ki ilk görüşme için insanları çağırmak saçma olurdu ama LinkedIn’de yazılan çizilenleri gördükten sonra işverenlerin aslında insanların işsiz oluşuna aldırmaksızın pat küt onları ayağına çağırdığını ve yol masraflarını karşılamayı teklif dahi etmediğini öğrendim. Nitekim biz de hala kamu üniversitelerinde kadro arayışında iken bize kibarca hayır demek için 900 km öteden ayağına çağıran dekanlar olmuştu. Gidiş dönüş 1800 km. Ulan kalpsiz adam. Neyse, konuya döneyim. Adaylarla online görüşmeleri organize ettim, eşim de görüşmelere katılıyor, bunu adaylara önceden bildirdim, günde 1 ya da 2 görüşme yapıyoruz. Randevulaştık herkesle birkaç gün öncesinden. Kimseyi zor durumda bırakmamak için iki tarih-saat seçeneği sunup, uygun oldukları zamanı bize iletmelerini istedik. Sorularımız hazır, insanları tedirgin etmemek, yüreklendirmek niyetindeyiz. Ama çoğunlukla görüşmeler hiç planladığımız gibi geçmedi. İş yerinde mola sırasında koridor köşesinde telefonundan görüşme yapan adayla başladık, dışarıda açık havada hatta ayakta görüşme yapan adayla devam ettik. Yani sanki o bir yerden bir yere giderken biz arayıp rahatsız etmişiz gibi yolda yürürken bizimle iş görüşmesi yaptı. Bu aday gerçekten çok ilginç bir kişiydi, sizin sormak öğrenmek istediğiniz bir şey var mı dediğimizde “6 gün çalışınca çok yorulmaz mıyız?” dedi. Biz şaşkınlıkla “İş görüşmesi iki taraflı, elbette siz de işin koşullarını beğenmeyip çalışmayabilirsiniz ama 6 gün olduğunu bilerek siz başvurdunuz. Neden bize başvurmayı tercih ettiniz o halde?” dediğimizde kendisinin zaten serbest çalışarak iyi kazandığını ama bazen de ay başında düzenli bir maaş yatmasını istediğini söyledi. Sokakta gezerken instagrama story atar gibi, bize ayar verdi gitti. Başka bir aday görüşme sırasında elindeki telefonu aldı, mutfağa gitti, “kusura bakmayın ocakta yemeğim vardı” dedi ve düdüklünün havasını boşalttı pısssssst diye, biz o havanın boşalmasını ve ekrandaki buharın geçmesini bekledik, sonra devam ettik görüşmeye. Başka bir aday ortalama bir maaş talep ettikten sonra başka şehirden taşınacağı için kira bedelinin bu maaşa eklenmesini istedi. Keşke TSK olsam da lojman versem, yazın tatil kampı versem çalışanıma ama göz var izan var, ya da yok, demek ki yok. Bazı adaylar da asgari ücret karşılığında çalışmaya razı olduklarını söylediklerinde şaşırdık “Başka şehirden taşınacaksınız, burada kendinize ev mi tutacaksınız, ne düşündünüz bu konuda?” diye sorduk. Ben normalde özel hayatına girer bu meseleler diye düşünüp sormazdım bunu ama kitleyi tanıyınca bunları sormak gerektiğini anladım. “Henüz düşünmedim, kiralara bakmadım.” cevabını aldık. Sevgili aday, ben baktım kiralara, asgari ücretle tek başına oda tutup geçinemezsin Bursa’da. Maaş beklentisini sorduğumuzda “Piyasa hakkında bilgim yok, başkaları neler söyledi” diye soran adayımız da oldu. Bir diğer aday bizimle görüşürken ekranın tam arkasında olan erkek arkadaşıyla konuşmaya başladı, mesela biz diyoruz ki şu şu şu şartlar sizin için uygun mu, çocuk arkadan kaş göz yapıyor, bizim aday da bize tercüme ediyor oğlanın mimiklerini. Yani yemin olsun bunların hepsi aynen bu şekilde yaşandı. Pırlanta gibi adaylarla da görüştük, aralarından seçmekte zorlandık bile ama yüzdesel olarak maalesef bu oran çok çok düşüktü. Genel olarak lakayt, içinde bulunduğu durumun gereklerini anlamaktan uzak ve kesinlikle duruma uygun davranamayan bir kitle ile tanıştık. Başvuru 100’ün üstünde, görüşülen kişi sayısı 20’nin üstünde, iş görüşmesine gömlek/bluz giyen aday sayısı 1. Görüşme öncesi bilgisayarını ayarlamış, saçını üstünkörü de olsa bir düzeltmiş aday sayısı belki 4 ya da 5. Bu kişilerle bizim aramızdaki yaş farkı 10-15 kadar. Öyle dev bir kuşak farkı da olmaması lazım ama görülüyor ki var. Ben asıl şu anda 4-5 yaşında olan ve her evin prensi – prensesi olarak büyütülen çocukların iş görüşmelerini iple çekiyorum. Mısırımı alıp izleyeceğim.

Biz ekranın öbür tarafında olarak da iş görüşmelerine katıldık yakın zamanda. Eşim hayatında yaptığı ilk iş görüşmesini birkaç ay önce, yabancı dilde yapmak durumunda kaldı. Bu konuda tamamen tecrübesiz olduğumuz için, sektör tecrübesi olan birkaç arkadaşımızı aradık, iş görüşmelerinde nelere dikkat etmek gerektiğini, maaş konusunu nasıl konuşmak gerektiğini, zor soruların neler olduğunu, bunlara verilecek iyi yanıtların neler olabileceğini sorduk. Arkadaşlarımız bize üstünkörü anlatırken bile elimizde kağıt kalem notlar aldık. Glassdoor.com diye bir web sitesinden haberdar olduk ve eşimin başvurduğu işin muadili işlerin farklı ülkelerdeki maaşlarını araştırdık. Gerçekten saatler boyunca youtube’dan iş görüşmeleriyle ilgili eğitim içerikleri izledik. Bütün bu bilgileri edindikten sonra sorulması muhtemel yaklaşık 10 soru hazırladık ve bunlara cevaplar yazdık. Bu cevapların iyi olduğundan emin olmak için birkaç kez üstünden geçtik. Sonra bu cevapları Murat tekrar tekrar okuyarak görüşmeye hazırlandı. Görüşme günü ütülenmiş gömleği ve kravatıyla ekran karşısına geçti. Sonra yazık yavrum öyle gerilmiş ki tansiyonu çıktı mı düştü mü bilmem, görüşme biter bitmez iki seksen yere uzanıp kaldı. Bu görüşmede talep ettiği ücretten bir dolar aşağısına razı olmadığı gibi, kendisine uygun gelen çalışma koşullarını da anlattı, iki tarafa da uyan şartlarda uzlaştılar. Yani kendini ezdirmedi ya da yalakalık yapmadı. Ama karşı tarafa ve iş görüşmesi olayının kendisine asgari saygıyı göstermekte de kusur etmedi. Bunun başka türlü olabileceğini biz zaten düşünmemiştik. Yani bu görüşmeyi mutfakta t-shirtle, telefon ekranından, ya da dışarıda yürürken yapmak aklımıza gelmezdi.

Demem o ki, “kuşak farkı” çok hafif bir tabir, biz bu çocuklarla farklı dünyaların insanıyız. İşverenler, ileri yaştaki çalışanlarınıza sahip çıkın, alttan gelenler bir değişik.

 

Biz de istedik şöyle şıkır şıkır iş görüşmeleri yapalım ama Z kuşağı "haydi yallah 90'lara" dedi bize.
Biz de istedik şöyle şıkır şıkır iş görüşmeleri yapalım ama
Z kuşağı "haydi yallah 90'lara" dedi bize.


 

Altı Üstünden Çok Daha İyi Çıktı

 

Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

                                                                                                                                      Şems-i Tebrizi

 


Yazar: Murat

Efendim aylardan Aralık, yıllardan 2021. Çalıştığım üniversitede üstüme bir sürü ders açtılar, komisyon görevleri vs yuvarlanıp gidiyoruz. Nitekim Zeynep benden de yoğun, benimki ders yoğunluğu. Aylık toplam gelirimizin %50’si civarında birikim yapabilir durumdayız, fakat bir sorunumuz var, bir türlü benim kadromu vermiyorlar. Biz Konyalı olmadığımız halde şubat ayında idareciliğe başlayan ekip gelene kadar bir problem de yaşamıyorduk. Cübbesini dekan olduktan sonra giyen bir “hallederiz Kadir” dekan olunca bizim için işler biraz değişti. Kimse bir şey yapmıyor ama herkes çok şey istiyor. Kimse evrak okumuyor ama herkes yazı yazıyor vs. Biz hala benim doçentliğim için çalışmaya, işimizi yapmaya devam ediyorduk. Zeynep büyük bir proje yazdı, bu proje sadece bize değil tüm Konya’ya kazanımlar sağlaycaktı. Ona sun, buna sun derken bir Rektör Yardımcısına gittik. Projenin konusu ile hemen hemen hiç alakası olmayan kendini övme konuşmalarını dinledikten sonra biz evimize döndük. Aradan 2 hafta geçti geçmedi, liyakatsizlik ve tarikatların dalavereleri bizi yıldırdı ve ben ani bir kararla sabah mesai başlar başlamaz istifa edecek raddeye geldim. Bazı olaylar vardır, bunlara anında yanıt vermez iseniz daha sonra daha büyük bir yanıt verseniz dahi manası olmaz. Bu an öyle bir andı ve ben o istifayı vermek zorundaydım. Sonra her şey sil baştan başladı...

 

Ben zaten asker değilim, polis değilim. Ben bir akademisyenim. Benim hayatım boyunca “onurlu duruş” sergileyecek kaç yerim var ki. Ben bu istifa ile cümle aleme bakın liyakatsizlik yapıyorsunuz ve ben buna karşı duracağım dedim. Tabi karşılığında işsiz kalarak. Bu süreçte gerek kendi ailem gerek eşimin ailesi inanılmaz manevi destek verdiler. Zorluk yaşadım, reflü oldum, geceleri mide ağrıları ile yataktan kalktım ama pişman mıyım? Asla.

 

Tamam biz %50’ye yakın birikim yapıyorduk ama birden hem de bu enflasyonda işsiz kalmıştım. Yetişkin hayatımda bir ilk. Çocuk var, masraflar var, hem bu masraflar enflasyon nedeniyle giderek artıyor. Kamudan ayrılan biri olarak ilk tepkim acaba aralık kadrolarında bir yer bulabilir miyim oldu. Hemen bir iki üniversiteyi aradık. Bizi benim maaşsız halimle Türkiye’nin çeşitli yerlerine “bir görüşelim hocam” diye çağırdılar. Sonra da bizimle çalışmaya can attıklarını ama neden hemen olamayacağını en az 1 sene gerektiğini anlattılar. Bu görüşmelere gitme işi bize birkaç bin liradan fazlaya mal oldu. Sonra Aralık kadrolarından bir şey çıkmayınca biraz durup sakinleşmem gerektiğini anladım. O sırada kısmet bu ya, freelancer olarak bazı işler yapmaya başladık arkadaşlarımla ve 2 ay boyunca iş yağdı. 5 kişi yetiştiremez olduk. Gece gündüz çalışır hale geldik. Ben bir unuttum işsizliğimi, aksine artık daha çok çalışır hale geldim ama neticede bunlar hep tek seferlik işler. Bu arada da iş piyasası hakkında araştırmalar yapmaya başladım. Kim ne iş yapıyor? Kim nasıl para kazanıyor? Bir kere şunu belirtmek isterim, kamuda maaşlı çalışma bizi yemiş bitirmiş. Yani öyle demeyeyim, pandemide de aksamadan maaşımızı aldık ama kamu biraz tembel adam işiymiş gibi düşünmeye başladım açıkcası. Dışarda çalışacak adam arıyorlar, yemin ederim. Hasılı 2 ay da böyle geçti.

 

Sonra bir buhran dönemi var ki sormayın gitsin. O sırada da Zeynep görevli şehir dışında. Ben bilgisayarda şifrelerini aklında tutamayan adam animasyon yapmayı öğrenmeye başladım. Hayatımda daha önce hiç yapmadığım şey. Programlar indirdim, tutoriallar izliyorum. Saatlerce oturup, deneye deneye fena şeyler de yapmadım. Hatta o kadar gaza geldim ki, şirket kurmayı düşündüm. Bir animasyon şirketi kurup, tıp eğitiminde kullanılabilecek şeyler yapılabilir mi? Yurtdışında örnekleri var; VR gözlüklerle kadavra inceleme, ameliyat yapma gibi. Dedim belki oralara kadar gider.

 

Bu sırada da Linkedin’den işlere başvuruyorum. Zeynep bir akşam dedi ki bak şu iş tam senlik, seni tarif etmişler. Baktım hakkaten yapabilirim. Daha önceden de adını bildiğim bir Amerika firması. Başvurdum. 1 hafta sonra araba kullanırken +1’li bir numara arıyor. Bir açtım telefonu, iş başvurunuz için arıyoruz vs, hem telefon hem Hintli bir insan kaynakları çalışanı, hem benim ilk gerçek iş görüşmem. Her şey karman çorman, aşırı heyecanlandım. Arabayı kenara çektik, bir sitenin bahçe duvarında “Whatttt?, Yessss” diye bağıra bağıra 45 dakika konuştuk. Bana “Sizinle iletişime geçeceğiz” dedi en son, kapattık. Zeynep dedi ki, iyi mi yani? Dedim ki bilmem, bu iyi bir şey demekse evet. Nitekim öyleymiş. O hafta içinde bir iş görüşmesi daha ayarlandı. Direkt üssüm olan kadın ve Londra Direktörü ile. 45 dk civarı da onlarla iş görüşmesi yaptım. En son kapatırken maaşı sordular. Ben düşündüğüm rakamı söyledim. Mırın kırın ettiler. Orda işte bu süreçteki en havalı cümlemi kurdum. “That is my price and this is your job. So it is your decision.” Bu cümle çalıştı arkadaşlar ama işteki 4. ayımdan bildiriyorum: Piyasaya göre bence ucuza bile gitmişim. Sonra aradan 3 gün geçti, dediler ki bir büyük patron var onunla daha görüşeceksin. Tamam dedim. Bu da bizim Amerika’daki birim başkanı. Onunla 20 dk civarı görüştük. Amerika’daki enflasyon, Türkiye’deki enflasyon onları konuştuk. Çocuklarımızı konuştuk. Sanırım o tam bir iş görüşmesi gibi değil de, bir tanışma toplantısı idi. İşle ilgili çok az şey konuştuk.

 

Geldiğimiz noktada kamuda çalıştığımın 4 ya da 5 katı daha fazla çalışıyorum. Neredeyse hava durumundaki değişiklik için bile toplantı düzenliyorlar, çok sinir bozucu. Çok fazla micromanagement nedeniyle trendleri anlamakta zorlanıyorlar ama yine de hızlı reaksiyon verme, operasyon yürütme konusunda hiç fena değiller. Benim kendi adıma hoşuma giden şey daha önce hiç özel sektör tecrübem olmadığı için en alt seviyeden başlamış olmama rağmen, yine de benim tecrübelerime büyük saygı duymaları (bunda benim değerlendirme raporlarına sayfalar dolusu öneriler yazmam da etkili oluyor tabi). Ayrıca başarı elde ettiğinde hızlı takdir benim hoşuma gidiyor. Değerlendirmeler şeffaf çünkü her şey rakamlarla, istatistiklerle. Bu açılardan süper. Sadece şunu bir kez daha fark ettim. Benim çalışmak ile ilgili bir problemim yok, aksine çok seviyorum. Fakat eğer bu kadar çok çalışacaksam kendime çalışmayı tercih ederim.

 

Bizi gencecik en enerjik çağlarımızda bir kamu maaşına kör gibi giderken uyarmayan herkesin vebali var. Şimdi yaş aldık, yoruluyoruz. Bizim en enerjik çağlarımız, vasıfsız hocaların egoları peşinde geçti. Neyse eğitim sistemi ve yanıltıcılığı hakkında da başka zaman yazarım. Sadece en başta yazdığım gibi; hayatımın altı üstüne gelir diye korkma, ne biliyorsun altının üstünden daha iyi olmadığını???


7 Haziran 2022 Salı

ARAYI KAPATALIM: Finans ve Şarap

 Son blog yazımızın üzerinden çok uzun zaman geçmiş. Neler oldu neler. O zaman arayı kapatalım 😊

 

İlk olarak daha önceki paylaşımlarda meydana gelen majör değişiklikler ile başlayalım. Murat’ın ayrı bir orta vadeli portföyü yok artık. Konya’da finansal özgür olana kadar kalmak gibi bir niyetimiz vardı. Yeni adresimiz Bursa ve Murat yabancı bir şirkette, Zeynep ise muayenehane açıyor. 1 Temmuz 2021 itibari ile hisse senetleri birikimlerimizi birleştirdik. Altın, Döviz gibi varlıklar karmaşık. An itibari ile tarifi bile zor çünkü Murat dolar ile maaş alıyor ama özellikle muayenehane için giderlerimizin de hepsi dolarla olduğundan neler olup bitiyor idrak etmek oldukça güç. Bu süreçte iki kredi çektik. İkisi de 1.55’ten ilki 50k diğeri ise 250k ve bu kredilerin durumları hakkında tabi ki en az bir paragraf olacak. O zaman başlayalım. Bakalım bir oturuşta hikayenin neresine kadar gidebileceğiz. Ayrıca bu sene Konya’ya has danagözü üzümü ile şarap yapmayı denedik fakat şeker seviyesini takip etmediğimiz için bu yıl şaraplarımız başarısız oldu diyebiliriz. Hoş bir içimi var ama şarap demek zor 😊 Biz artık Konya’dan gidiyoruz. Bu şehir günümüzde biraz garip, doğrudur. Yine de koca Anadolu Selçuklu başkenti. Üzümcülük ve şarapçılık geçmişi var. Bizim bir hayalimiz vardı birgün Konya’da hem de kalkınma ajansının desteği ile filan (nasıl naifmişiz nasıl) Konya’ya has üzümlerle Rumi diye bir marka ile şarap yapmak istemiştik. Hayaldi tabi sadece ama üzdüler bizi.

 

İlk olarak portföyün birleştirilmesi kararından başlayalım. 1 Temmuz’dan itibaren virman işlemini yapıp hepsini aynı hesapta topladık. Bunun ardından Aralık ayına kadar müthiş eklemeler yaptık. Bu dönemde tabi ki değişiklikler oldu ama özellikle Aralık ayında Murat’ın devlet memurluğundan istifasından sonra ekleme yapmak konusunda tutuk davrandık. Daha detaylı bir analiz 1 Temmuz sonrasında yapmak doğru olacaktır. Güncel olarak tamamı temettüye ayrılmış (satılması yasak – tabi bizim için, blokaj koyulan diyelim) portföy detayı şu şekilde; ISMEN %29, EREGL %27, BIMAS %5, ARCLK %7, ANHYT %5, AKSA %4, VESBE %13, TOASO %4, ISYAT %6.

 

Bunun içerisinde Kasım ayında kullandığımız 50k ve 1.55 faizli 6 ay geri ödemeli bir kredi var. Bu kredi EREGL sayesinde hızlıca kendisini amorti etti ve dolar bazlı dahil her şartta kendini kurtardı. Yani o dönemde aslında biz sadece kredi ödedik ve 50k yatırımı peşinen yapmış gibi yüksek bir prim elde ettik. Müthiş bir başarı ile sonuçlandı doğrusu. Bu kredinin hemen ardından tarihsel olarak araya Murat’ın istifası girdi, panikleyip o kredili işlemi büyük bir kar ile sonlandırdık. Sonra baktık finansal olarak işler yürüyor (bunu bir sonraki yazıda anlatacağız, detay vermek istiyoruz :D) ve Zeynep için muayenehane açmaya karar verdik. Yeni bir kredi çektik. Bu kredi için Murat al-sat yapıyor ama yine anlık değil, en azından haftalık ortalama ya da hedef takip ediyor. 24 ay vadeli çektiğimiz 250k kredi birkaç aydır kendi taksitlerini ödediği gibi anlık kapama durumunda tatmin edici miktarda artıda. Bu kredi ile genellikle EREGL ve VESBE hareketlerini takip ediyor Murat ama özellikle son iki haftadır radarına ANHYT ve ISMEN girdi. Bu yazı yazılırken  %15 civarında da nakit tutuyor. Murat’ın pesimist bir insan olmasına rağmen kredinin kendini ödeyeceğini düşünmesi umut verici. Nitekim aylardır da ödüyor ama kredili işlem her zaman risklidir ve biz de tetikteyiz. Onun dışında BIMAS’ın son temettü düzeltmesi ile birlikte bu 1 yılda temettü verimimiz %10.54. Son derece tatmin edici. Biz finansal özgürlük hesaplarımızda %7 kullanmıştık. %3 buradan artımız var ama son tahlilde dolar bazlı yıllık getiri tabi ki negatif görünümde. Bakalım hala 3 hafta var, yıllık sonuçlara bakacağız.

 

Bu arayı kapatma yazımıza şarap ile devam etmek istiyoruz. Üzüm mevsimi geldiğinde arabaya bindik ve Konya’da üzümü meşhur köylere gittik. Bir köyde danagözü diye bir üzüm gördük. Ardından biraz araştırdık, gerçekten coğrafyaya has bir üzüm olduğunu gördük. Ardından bir önceki yıl üst düzey bir şarap üretmiş olmanın yüksek özgüveni ile köylülerden 100 kilo üzüm talep ettik. Bu arada Murat’ın dediğine göre bir önceki yıl gerçekten Diyarbakır karası ile yaptığı o şarap, Arjantin’de malbec mendoza şarapları ile pazarda rekabet eder. Murat’ın burada en büyük şansı (alkol ile olan yakın ilişkisinin dışında) Bordeaux, Portekiz ve Arjantin gibi şarapları ile meşhur yerlerde bulunup hepsinden tadabilmiş olması. Belki sertifikalı değil ama bir damak hafızası var. Elbet eğitim şart, o tartışmasız. Neyse efendim, tam hazırlıklarımızı yaptık bir gittik köylü canım abimiz demez mi 45 kilo var. Başımızdan kaynar su döküldü. Biz 100 kiloya göre yapmıştık hazırlığımızı. 15 kilo kırma bağ üzümü aldık. Şekerlisini tercih ettik ama daha ilk günden içimize sinmedi. Sonra işlemleri yaptık, ilk tadım fena değildi. İyi bir şıraydı. En nihayetinde gerçekten renk olarak 10 üzerinden 10 olan, koku olarak aromatik ama alkolsüz olan ve sonuçta lezzet olarak oldukça zayıf bir ürün elde ettik. İçiyor muyuz? Evet, çünkü kötü değil, hoş bir içecek fakat şarap değil 😊 Bakalım Bursa’da şarap sevdamız nasıl devam edecek. Bu sefer burada bırakalım. Artık daha sık yazmaya çalışacağız.

 

Saygı ve sevgilerle, görüşmek üzere.

Kuşağını Sevdiklerim

(Yazar: Zeynep) İnsan kaynaklarının ne iş yaptığını, hiç kurumsal firmalarda çalışma tecrübem de olmadığından, pek anlamazdım. Hatta ve ha...