Bırak hayat sana rağmen
değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir”
diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi
olmayacağını?
Şems-i Tebrizi
Efendim aylardan Aralık,
yıllardan 2021. Çalıştığım üniversitede üstüme bir sürü ders açtılar, komisyon
görevleri vs yuvarlanıp gidiyoruz. Nitekim Zeynep benden de yoğun, benimki ders
yoğunluğu. Aylık toplam gelirimizin %50’si civarında birikim yapabilir durumdayız,
fakat bir sorunumuz var, bir türlü benim kadromu vermiyorlar. Biz Konyalı
olmadığımız halde şubat ayında idareciliğe başlayan ekip gelene kadar bir
problem de yaşamıyorduk. Cübbesini dekan olduktan sonra giyen bir “hallederiz
Kadir” dekan olunca bizim için işler biraz değişti. Kimse bir şey yapmıyor ama
herkes çok şey istiyor. Kimse evrak okumuyor ama herkes yazı yazıyor vs. Biz
hala benim doçentliğim için çalışmaya, işimizi yapmaya devam ediyorduk. Zeynep
büyük bir proje yazdı, bu proje sadece bize değil tüm Konya’ya kazanımlar sağlaycaktı.
Ona sun, buna sun derken bir Rektör Yardımcısına gittik. Projenin konusu ile
hemen hemen hiç alakası olmayan kendini övme konuşmalarını dinledikten sonra
biz evimize döndük. Aradan 2 hafta geçti geçmedi, liyakatsizlik ve tarikatların
dalavereleri bizi yıldırdı ve ben ani bir kararla sabah mesai başlar başlamaz
istifa edecek raddeye geldim. Bazı olaylar vardır, bunlara anında yanıt vermez
iseniz daha sonra daha büyük bir yanıt verseniz dahi manası olmaz. Bu an öyle
bir andı ve ben o istifayı vermek zorundaydım. Sonra her şey sil baştan başladı...
Ben zaten asker değilim,
polis değilim. Ben bir akademisyenim. Benim hayatım boyunca “onurlu duruş”
sergileyecek kaç yerim var ki. Ben bu istifa ile cümle aleme bakın
liyakatsizlik yapıyorsunuz ve ben buna karşı duracağım dedim. Tabi karşılığında
işsiz kalarak. Bu süreçte gerek kendi ailem gerek eşimin ailesi inanılmaz
manevi destek verdiler. Zorluk yaşadım, reflü oldum, geceleri mide ağrıları ile
yataktan kalktım ama pişman mıyım? Asla.
Tamam biz %50’ye yakın
birikim yapıyorduk ama birden hem de bu enflasyonda işsiz kalmıştım. Yetişkin
hayatımda bir ilk. Çocuk var, masraflar var, hem bu masraflar enflasyon nedeniyle
giderek artıyor. Kamudan ayrılan biri olarak ilk tepkim acaba aralık
kadrolarında bir yer bulabilir miyim oldu. Hemen bir iki üniversiteyi aradık. Bizi
benim maaşsız halimle Türkiye’nin çeşitli yerlerine “bir görüşelim hocam” diye
çağırdılar. Sonra da bizimle çalışmaya can attıklarını ama neden hemen
olamayacağını en az 1 sene gerektiğini anlattılar. Bu görüşmelere gitme işi
bize birkaç bin liradan fazlaya mal oldu. Sonra Aralık kadrolarından bir şey
çıkmayınca biraz durup sakinleşmem gerektiğini anladım. O sırada kısmet bu ya, freelancer
olarak bazı işler yapmaya başladık arkadaşlarımla ve 2 ay boyunca iş yağdı. 5
kişi yetiştiremez olduk. Gece gündüz çalışır hale geldik. Ben bir unuttum işsizliğimi,
aksine artık daha çok çalışır hale geldim ama neticede bunlar hep tek seferlik işler.
Bu arada da iş piyasası hakkında araştırmalar yapmaya başladım. Kim ne iş
yapıyor? Kim nasıl para kazanıyor? Bir kere şunu belirtmek isterim, kamuda maaşlı
çalışma bizi yemiş bitirmiş. Yani öyle demeyeyim, pandemide de aksamadan maaşımızı
aldık ama kamu biraz tembel adam işiymiş gibi düşünmeye başladım açıkcası. Dışarda
çalışacak adam arıyorlar, yemin ederim. Hasılı 2 ay da böyle geçti.
Sonra bir buhran dönemi
var ki sormayın gitsin. O sırada da Zeynep görevli şehir dışında. Ben
bilgisayarda şifrelerini aklında tutamayan adam animasyon yapmayı öğrenmeye
başladım. Hayatımda daha önce hiç yapmadığım şey. Programlar indirdim,
tutoriallar izliyorum. Saatlerce oturup, deneye deneye fena şeyler de yapmadım.
Hatta o kadar gaza geldim ki, şirket kurmayı düşündüm. Bir animasyon şirketi
kurup, tıp eğitiminde kullanılabilecek şeyler yapılabilir mi? Yurtdışında örnekleri
var; VR gözlüklerle kadavra inceleme, ameliyat yapma gibi. Dedim belki oralara
kadar gider.
Bu sırada da Linkedin’den
işlere başvuruyorum. Zeynep bir akşam dedi ki bak şu iş tam senlik, seni tarif
etmişler. Baktım hakkaten yapabilirim. Daha önceden de adını bildiğim bir
Amerika firması. Başvurdum. 1 hafta sonra araba kullanırken +1’li bir numara
arıyor. Bir açtım telefonu, iş başvurunuz için arıyoruz vs, hem telefon hem Hintli
bir insan kaynakları çalışanı, hem benim ilk gerçek iş görüşmem. Her şey karman
çorman, aşırı heyecanlandım. Arabayı kenara çektik, bir sitenin bahçe duvarında
“Whatttt?, Yessss” diye bağıra bağıra 45 dakika konuştuk. Bana “Sizinle
iletişime geçeceğiz” dedi en son, kapattık. Zeynep dedi ki, iyi mi yani? Dedim
ki bilmem, bu iyi bir şey demekse evet. Nitekim öyleymiş. O hafta içinde bir iş
görüşmesi daha ayarlandı. Direkt üssüm olan kadın ve Londra Direktörü ile. 45
dk civarı da onlarla iş görüşmesi yaptım. En son kapatırken maaşı sordular. Ben
düşündüğüm rakamı söyledim. Mırın kırın ettiler. Orda işte bu süreçteki en
havalı cümlemi kurdum. “That is my price and this is your job. So it is your
decision.” Bu cümle çalıştı arkadaşlar ama işteki 4. ayımdan bildiriyorum: Piyasaya
göre bence ucuza bile gitmişim. Sonra aradan 3 gün geçti, dediler ki bir büyük
patron var onunla daha görüşeceksin. Tamam dedim. Bu da bizim Amerika’daki
birim başkanı. Onunla 20 dk civarı görüştük. Amerika’daki enflasyon, Türkiye’deki
enflasyon onları konuştuk. Çocuklarımızı konuştuk. Sanırım o tam bir iş
görüşmesi gibi değil de, bir tanışma toplantısı idi. İşle ilgili çok az şey konuştuk.
Geldiğimiz noktada kamuda
çalıştığımın 4 ya da 5 katı daha fazla çalışıyorum. Neredeyse hava durumundaki
değişiklik için bile toplantı düzenliyorlar, çok sinir bozucu. Çok fazla micromanagement
nedeniyle trendleri anlamakta zorlanıyorlar ama yine de hızlı reaksiyon verme,
operasyon yürütme konusunda hiç fena değiller. Benim kendi adıma hoşuma giden
şey daha önce hiç özel sektör tecrübem olmadığı için en alt seviyeden başlamış
olmama rağmen, yine de benim tecrübelerime büyük saygı duymaları (bunda benim değerlendirme
raporlarına sayfalar dolusu öneriler yazmam da etkili oluyor tabi). Ayrıca
başarı elde ettiğinde hızlı takdir benim hoşuma gidiyor. Değerlendirmeler şeffaf
çünkü her şey rakamlarla, istatistiklerle. Bu açılardan süper. Sadece şunu bir
kez daha fark ettim. Benim çalışmak ile ilgili bir problemim yok, aksine çok
seviyorum. Fakat eğer bu kadar çok çalışacaksam kendime çalışmayı tercih ederim.
Bizi gencecik en enerjik
çağlarımızda bir kamu maaşına kör gibi giderken uyarmayan herkesin vebali var.
Şimdi yaş aldık, yoruluyoruz. Bizim en enerjik çağlarımız, vasıfsız hocaların
egoları peşinde geçti. Neyse eğitim sistemi ve yanıltıcılığı hakkında da başka
zaman yazarım. Sadece en başta yazdığım gibi; hayatımın altı üstüne gelir
diye korkma, ne biliyorsun altının üstünden daha iyi olmadığını???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder