(Yazar: Zeynep)
İnsan kaynaklarının ne iş yaptığını, hiç kurumsal firmalarda
çalışma tecrübem de olmadığından, pek anlamazdım. Hatta ve hatta iş
görüşmelerini de saçma bulurdum, nitekim herkesin iş görüşmesinde nasıl
davranması gerektiğini öğrenip ona uygun rol yapabileceğini varsayardım. Zaten
ben nereden bileyim? 12 yıllık çalışma hayatımın tamamını kamuda hekim olarak
geçirdim. Devlet beni atadı, ben gittim; ya da ben bir sınav kazandım ve tercih
ettiğim kuruma atandım. Benim işe giriş süreçlerim hep böyle oldu. Şimdi denebilir
ki, ipleri daha bir kendi elime aldım. Kamudan ayrıldım, kendi muayenehanemi
kurma yolundayım. Bunu uzun bir sürece yaydım ve bu geniş zamanda
çalıştıracağım destek personeli seçmek için de yeterli vaktim olur diye düşündüm.
Son çalıştığım kurumda en sevmediğim şey zamanımın çoğunu birlikte geçirdiğim
iş arkadaşlarımdı. Dürüst olmak gerekirse hayat görüşü vasatın altında ve
işlerinde de açıkça yetersiz bulduğum çok iş arkadaşım vardı. Bu sefer birlikte
çalışacağım kişiyi seçerken titiz olmaya kararlıydım. Kendi paramla gidip de
kendime kötü bir iş arkadaşı edinmem saçmalık olurdu. Birkaç yerden iş ilanını
paylaştım. Ve geri dönüşleri almaya başladım.
İlanda açıkça işi anlattım, başvuracak adaylardan
beklentilerimi anlattım, haftada kaç gün çalışacağımızı ve muayenehanenin
nerede olduğunu anlattım. Ve dedim ki lütfen başvurunuzda maaş beklentinizi de
yazınız. Başvuruları mail olarak aldım.
Gerçekten beklediğimin üstünde başvuru oldu. Ancak mail
gövdesine “merhaba” yazan başvuru çok da fazla olmadı. Adayların çoğu adeta
özgeçmişlerini üstüme fırlatıp gittiler. Gerçekten hiçbir şey yazmadan sadece
maile CV ekleyip attılar. Bu belki daha önce işe alım tecrübesi olan kişilere
normal geliyordur, ben çok şaşırdım. Maaş beklentilerini mailde yazmalarını istediğim
için bazıları da sadece “Maaş
beklentim xx k’dır.” yazmışlardı. Ben daha bu mailleri toplama sürecinde zaten şaşkına
döndüm. Ama daha büyük şoklar yoldaymış, bilememişim.
Özgeçmişleri aradığım özellikleri karşılayan adaylara (ve
temkinli olmak adına, özgeçmişleri eh işte olan bazı adaylara da) birer mail
attım ve online görüşme talep ettim. Bu görüşmenin online olması bana çok doğal
gelmişti, tabi ki ilk görüşme için insanları çağırmak saçma olurdu ama
LinkedIn’de yazılan çizilenleri gördükten sonra işverenlerin aslında insanların
işsiz oluşuna aldırmaksızın pat küt onları ayağına çağırdığını ve yol
masraflarını karşılamayı teklif dahi etmediğini öğrendim. Nitekim biz de hala
kamu üniversitelerinde kadro arayışında iken bize kibarca hayır demek için 900
km öteden ayağına çağıran dekanlar olmuştu. Gidiş dönüş 1800 km. Ulan kalpsiz
adam. Neyse, konuya döneyim. Adaylarla online görüşmeleri organize ettim, eşim
de görüşmelere katılıyor, bunu adaylara önceden bildirdim, günde 1 ya da 2
görüşme yapıyoruz. Randevulaştık herkesle birkaç gün öncesinden. Kimseyi zor
durumda bırakmamak için iki tarih-saat seçeneği sunup, uygun oldukları zamanı
bize iletmelerini istedik. Sorularımız hazır, insanları tedirgin etmemek,
yüreklendirmek niyetindeyiz. Ama çoğunlukla görüşmeler hiç planladığımız gibi
geçmedi. İş yerinde mola sırasında koridor köşesinde telefonundan görüşme yapan
adayla başladık, dışarıda açık havada hatta ayakta görüşme yapan adayla devam
ettik. Yani sanki o bir yerden bir yere giderken biz arayıp rahatsız etmişiz
gibi yolda yürürken bizimle iş görüşmesi yaptı. Bu aday gerçekten çok ilginç
bir kişiydi, sizin sormak öğrenmek istediğiniz bir şey var mı dediğimizde “6
gün çalışınca çok yorulmaz mıyız?” dedi. Biz şaşkınlıkla “İş görüşmesi iki
taraflı, elbette siz de işin koşullarını beğenmeyip çalışmayabilirsiniz ama 6
gün olduğunu bilerek siz başvurdunuz. Neden bize başvurmayı tercih ettiniz o
halde?” dediğimizde kendisinin zaten serbest çalışarak iyi kazandığını ama
bazen de ay başında düzenli bir maaş yatmasını istediğini söyledi. Sokakta
gezerken instagrama story atar gibi, bize ayar verdi gitti. Başka bir aday
görüşme sırasında elindeki telefonu aldı, mutfağa gitti, “kusura bakmayın
ocakta yemeğim vardı” dedi ve düdüklünün havasını boşalttı pısssssst diye, biz
o havanın boşalmasını ve ekrandaki buharın geçmesini bekledik, sonra devam
ettik görüşmeye. Başka bir aday ortalama bir maaş talep ettikten sonra başka
şehirden taşınacağı için kira bedelinin bu maaşa eklenmesini istedi. Keşke TSK
olsam da lojman versem, yazın tatil kampı versem çalışanıma ama göz var izan
var, ya da yok, demek ki yok. Bazı adaylar da asgari ücret karşılığında
çalışmaya razı olduklarını söylediklerinde şaşırdık “Başka şehirden
taşınacaksınız, burada kendinize ev mi tutacaksınız, ne düşündünüz bu konuda?”
diye sorduk. Ben normalde özel hayatına girer bu meseleler diye düşünüp
sormazdım bunu ama kitleyi tanıyınca bunları sormak gerektiğini anladım. “Henüz
düşünmedim, kiralara bakmadım.” cevabını aldık. Sevgili aday, ben baktım
kiralara, asgari ücretle tek başına oda tutup geçinemezsin Bursa’da. Maaş
beklentisini sorduğumuzda “Piyasa hakkında bilgim yok, başkaları neler söyledi”
diye soran adayımız da oldu. Bir diğer aday bizimle görüşürken ekranın tam
arkasında olan erkek arkadaşıyla konuşmaya başladı, mesela biz diyoruz ki şu şu
şu şartlar sizin için uygun mu, çocuk arkadan kaş göz yapıyor, bizim aday da
bize tercüme ediyor oğlanın mimiklerini. Yani yemin olsun bunların hepsi aynen
bu şekilde yaşandı. Pırlanta gibi adaylarla da görüştük, aralarından seçmekte
zorlandık bile ama yüzdesel olarak maalesef bu oran çok çok düşüktü. Genel
olarak lakayt, içinde bulunduğu durumun gereklerini anlamaktan uzak ve
kesinlikle duruma uygun davranamayan bir kitle ile tanıştık. Başvuru 100’ün
üstünde, görüşülen kişi sayısı 20’nin üstünde, iş görüşmesine gömlek/bluz giyen
aday sayısı 1. Görüşme öncesi bilgisayarını ayarlamış, saçını üstünkörü de olsa
bir düzeltmiş aday sayısı belki 4 ya da 5. Bu kişilerle bizim aramızdaki yaş
farkı 10-15 kadar. Öyle dev bir kuşak farkı da olmaması lazım ama görülüyor ki
var. Ben asıl şu anda 4-5 yaşında olan ve her evin prensi – prensesi olarak
büyütülen çocukların iş görüşmelerini iple çekiyorum. Mısırımı alıp
izleyeceğim.
Biz ekranın öbür tarafında olarak da iş görüşmelerine katıldık yakın zamanda. Eşim hayatında yaptığı ilk iş görüşmesini birkaç ay önce, yabancı dilde yapmak durumunda kaldı. Bu konuda tamamen tecrübesiz olduğumuz için, sektör tecrübesi olan birkaç arkadaşımızı aradık, iş görüşmelerinde nelere dikkat etmek gerektiğini, maaş konusunu nasıl konuşmak gerektiğini, zor soruların neler olduğunu, bunlara verilecek iyi yanıtların neler olabileceğini sorduk. Arkadaşlarımız bize üstünkörü anlatırken bile elimizde kağıt kalem notlar aldık. Glassdoor.com diye bir web sitesinden haberdar olduk ve eşimin başvurduğu işin muadili işlerin farklı ülkelerdeki maaşlarını araştırdık. Gerçekten saatler boyunca youtube’dan iş görüşmeleriyle ilgili eğitim içerikleri izledik. Bütün bu bilgileri edindikten sonra sorulması muhtemel yaklaşık 10 soru hazırladık ve bunlara cevaplar yazdık. Bu cevapların iyi olduğundan emin olmak için birkaç kez üstünden geçtik. Sonra bu cevapları Murat tekrar tekrar okuyarak görüşmeye hazırlandı. Görüşme günü ütülenmiş gömleği ve kravatıyla ekran karşısına geçti. Sonra yazık yavrum öyle gerilmiş ki tansiyonu çıktı mı düştü mü bilmem, görüşme biter bitmez iki seksen yere uzanıp kaldı. Bu görüşmede talep ettiği ücretten bir dolar aşağısına razı olmadığı gibi, kendisine uygun gelen çalışma koşullarını da anlattı, iki tarafa da uyan şartlarda uzlaştılar. Yani kendini ezdirmedi ya da yalakalık yapmadı. Ama karşı tarafa ve iş görüşmesi olayının kendisine asgari saygıyı göstermekte de kusur etmedi. Bunun başka türlü olabileceğini biz zaten düşünmemiştik. Yani bu görüşmeyi mutfakta t-shirtle, telefon ekranından, ya da dışarıda yürürken yapmak aklımıza gelmezdi.
Demem o ki, “kuşak farkı” çok hafif bir tabir, biz bu
çocuklarla farklı dünyaların insanıyız. İşverenler, ileri yaştaki
çalışanlarınıza sahip çıkın, alttan gelenler bir değişik.
Biz de istedik şöyle şıkır şıkır iş görüşmeleri yapalım ama Z kuşağı "haydi yallah 90'lara" dedi bize. |